27 Mayıs 2011 Cuma

Ölmek bile yakışıyor bazı adama...

Sonra adam ölmüş… Yollarına vurulduğu hayatının her virajında ayrı bir dünyaya bakabildiği için ölmüş. Co-pilotuna güvenemediği için , her yol üstü durağında saniyelerce rüzgara karşı şırıldadığı için ölmüş… Ama asıl gelişmiş tüm hayatların, değişen tüm standartların içinde eksik kalan ivmelerini anımsayarak vazgeçmiş kendinden ve ekşiyen lüferlerden...


Sevgileri yarınlara bıraktı, çekingen tutuk saygılı, bütün yakınları onu yanlış tanıdı…
Tanımadığı birine karşılıklı güvenle çıkılmış bir şehirlerarası yolculukta belalar edindi başucuna. Sebepsiz sandığı bir bedevilikle sabahın ilk ışıklarıyla patladı lastik ve bekar bir lastikçi bulduğu için şanslıydı adam... Merakla bakan bir kadınla, yormadan, kırmadan, yol boyunca karşılıklı alışılagelmemiş kayboldular birdirlerinde, sebepsiz, zamansız, anlamsız bir güvenle taşındı saatler süren yolculuk. Ve farketti kadın, aslında nasıl da güvene aç olduğunu...
Biriktirmişliklerini serdi adam farkında olmadan belki de rahatça, sorgulamadan ve tazelenmesini kutladı vücuda yasaklı endikasyonlu keyiflerle... Yol bir susma biçimiydi ama konuşmak içindi bu yolculuk. Ve dökme zamanıydı eteğindeki tüm taşları ekoselendirilmiş yıllardan...
Adam öldü ve içinde kaldı yaşayamadıkları. Bir merhabayı eksiltir gibiydi gözümde cenazedeki herkes...  Ve boşuna yer kaplamaktaydı yıllarını çentikleyen birileri. Eksileriyle artılarını sorguladı çok çok ama adamın bende yarattığı yalın bir masal kadar anlamlı ve sıcaktı...
Benim her görüşmeye taşıdığım kandırılmaya gönüllü bir gönülle , şekersiz çaylarımıza sigaralar iliştirdik, izmaritini paylaştığımız... Ve karşımda gözler gördüm aynı yaşanmışlara ayarlı. Farkettim ki tüm merasimlerini gömdüm, ömrümde ne kadar reklam amaçlı takvim varsa, sponsorsuz keyifler keşfettim yorgun mavi gözlerinde... Ben böyle sessizce huzurlu anlar tatmadım...
Keşfettikçe keyif verdi ekşiliklerden kaçışı, can eriğin ekşisinde hayatın tadını bulmuşçasına mutlandığı, deli dolu, uçarı kaçarı ama illaki samimiydi yaptıkları. Sonra adam öldü ve kaybolsun istemedim hiç...

Biz ne zaman içsek,
İç değilizdir aslında.
Dışımızda bronz bir akşam sözcüğü,
Çırıl bir efkar sözcüğü
Delikanlı kıvamında sevda değilse de
Tabansız sevişmelerdeki el değmemiş pişmanlık
Biz ne zaman içsek,
iç değilizdir aslında.

Bu alkol ikindisi şiirle
Şimdi burda açılsaydın
Adımın baş harfi gibi
Belki ağustos kokardı ağustos
Sen,
Fikrini ipotek etmiş kiralık sevdalara
Senine boyuna sevilmiş sen
Yalanı sevdasından büyük sen
Bir bil-sen.