25 Haziran 2011 Cumartesi

Gardölabın arkasındaki koca bir hayatla ölmüş adam :)

Sonra adam ölmüş...

Doğduğu gün, doğumundan bu yana tüm meraklarını yatıştırdığı için ölmüş adam... Adama sorsan yetmezdi belki ama , binbir suratlı bir dünyaydı bence... Üstelik yüzde 70'i meraktantı yaradılışının...
Ve silerek yaşadı tüm hayatını. Hatırlamadan, sormadan , istemediği kimseyi yarınına taşımadan belki... Güzeldi herhalde ama öldü adam...

Ben öldürmek için bugünü bekledim. Doğduğu günü... 33 güzü ve 33 baharı geçirdikten sonra kendi dünyasında sessizce öldü adam. Revizyonlar vererek ekledi günleri birbirine ve kayboldu birdenbire...


Uzun zamandır biriktiriyorum da sözcüklerimi daha bir cümle olamadı bu ölüm... Bugün çocuk, yarın yaşamdan emekli bir adam ve belki kaşiflikle sarıldı dünyaya... 33 derken ki dudak büküşüyle kendiyle ilgili olmayan herşeyi ti'ye alabildi adam. Ak derken karalı bir revizyon görmekten korkarak yazıyorum inan (burada yazarın üzerinde baskı var, kaldırın ambargoları, devam...)

Bi yol üstü denizinde doğdu , balığıyla ve gün batımıyla meşhur bir kentin kendinle kalabilme çabasıydı o dönem yaşam. 80'li yıllarda çocuk olmayı dibine kadar yaşadı belki de adam. Bu dönemlerine dair çok da fikir yürütemeden geçiyor gözlerimden karıncalanmış bir ekran.

Ben çocuksuluğunu ömrüne yaymış olmasından gerek, koca bir adamın gülen çocuksu gözlerle tanıdım onu. Etiket biriktirip , maket oyuncaklar saklayarak,her filmin bir sahnesini hafızasına kazıyarak,Star Wars evrenler kurarak ve kıskandırarak yaşıtlarını büyüyemeden öldü adam ....

İçtenleştikçe güzelleşir gülüşü bu adamın, kimi zaman şahsına münasır bir beklentiyle biriktirdiğini düşünüyorum geleceğini kimi zaman da savrulup gittiğini her istasyonda durarak. Başının dikine, burnunun izine, keyfine keder, öylesine gidiyormuşçasına gider işte...Rakset rakset diye kıvrılarak öldürür yüzünü... Ama olsun adını Soykan koydum ben onun, soyuna kan versin bizim gibi kapıcı dairesinde ölmesin diye :)

Ben değişkenliklerini sevmiştim adamın. Uzun süre maruz kalıncaki endikasyonlarından korktuğum için belki çok dahil olmadım takvimine. Ama hep bir yenilik vardı yeni uyanmış japon balığı bakışlarında. İlk onda gördüğüm ya da kim yapar dediğim ne varsa bana da kanıtladığı için severim ben bu adamı... Cebinde kelimeler biriktirir ve çoğu zaman bekletir, değerlenceği bir satış anına... ÇAT diye çalınıverilir yüzünüze harfler, sendelersiniz ama zekice bulur ve kimbilir ne zamandır sakladığı bir gerçeği dışa vurarak rahatladığını düşünerek kendinizi önemsersiniz.

Bazı yanlarıyla kendime benzettiğim  adam öldü... Sevmesini bilemeyen ya da sevgiyi göstermenin gerekliliğine inanmayan, söylemeden anlaşılmayı bekleyen... Bizden güzel sözcükler duyarak sevgi göremeyeceğini bilen insanlarla çevrili hayatımız. Biz sevdiğini yerden yere vuranlardanız. (kimin yavrusuydu buna maruz kalanlar, deyişdeki özne bize mi mal edilir. Alınma diye söylemiyorum bak hiç :) )

Biriktirdiği ne varsa alengirli sunumlarla hayatından üfledi dinleyenlerine. sorgusuzca dinlesinler istedi ömrünce ve bu melodi hiç kimseye yabancı gelmedi...Hani herşeyini bana anlatacaktın annnemmm :)

Adam öldü ve şimdi kocanızın kullanmadığı silikon tabancasıyla bir halt edemeyeceksiniz efendim.

Adam , bir gün sevebileceğini farketmedi belki ama sıcacık bir poğaçaya gönül vererek öldü. Yine de ölmeden aşkla güzelleşebileceğini gördük bir adamın an be an.

Hep gün saydı , hep takvim tuttu, ömrünce bir ısırık elmaya yetişti ama yaşam denen şapşiğin bir application'ı yoktu ne yazık ki...

Bu ölüm sana hiç yakışmadı ama geçirdiğin 33 yazın kısmetine yağmur vuruyor cama bu Haziran akşamında ve ben malesef öldürürken anlatmak istedim sana tüm bunları...

Adam öldü ve çok protokollü bir tören yaptık ardından. Kocaman gözlükler taktılar taziye niyetine iki toplantı arasında cenazeye katılanlar. Sonra adam öldü , tüm sevip de içinde sakladıkları o gün anladı sevildiklerini...

Sevgini göster yavrummm, sevgini göster annemmm... Böyle mi konuştuk yavrum biz seninle :) Bizim oralarda bir laf vardır bak "aman diyene kılıç kalkmaz canım" ...

Sen yine de;
Öyle bakma çünkü...
Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden dünyaya,
hayretihasret ve biraz da bayat bayram şekeri kederiyle bakan,
aklı CANBAZ,

yanağı al,
sesi çilek aroması
bir çocuk oturuyor gözlerinde...



Mutlu yaşlar olsun, soranlara hep dudaklarını uzatarak söyle bu yıl yaşını, ölüm için erken ama bazı şeyleri farketmek için geç bir yaş olabilir unutma. Aklında farkedilmeyi bekleyen birşeyler varsa erteleme. Sev , sevil , seviş... Gardölabın arkasından çıkar hayatı... Çok yaşa Soykan, ben de göreyim :)

(Malesef okuyup da revizyon veremeyeceğin bir yerdesin... :)