3 Aralık 2013 Salı

Selvinin kökleri yer kaplamazmış toprakta!


Bugün blog fırtınasında görev, "gitmek isteyeceğiniz yer hakkında yazın"mış. Görevi alanımdan çok da uzaklaştırmadan yazayım istiyorum. Alanım? Ölmek…

Mesela kıyamete gidebiliriz bugün, ya da mezarlığa…
Kıyamet hakkında kutsal kitap meallerinden ve kendini bilmezlerin uydurduğu hurafelerden başka bir şey bilmiyoruz aslında... Üzerine anlatacak onlardan farklı hurafem de yok maalesef.

Oysa mezarlık çok yakından tanıdığım bir yer… Dünya üzerinde, evet bir tek mezarlığa gitmek isterdim şuan. Gidemiyor değilim, gidiyorum, çoğunluğun nasıl bir şey olduğunu merak etmediği yaşlardan önceden beri gidiyorum hatta… Ama hep gidemiyorum. Korktuğumdan değil, ölülerden korkmuyorum çok şükür. Kaldıramıyorum sanırım.

Mezarlıkta olmaktan genelde utanç duyuyorum. Çünkü ben ölümün bir çocuğun üzerinde yarattığı en baskın ve saçma duygunun utanmak olduğunu düşünüyorum. Ben hayatımda birilerinin ölmüş olmasından dolayı utanıyorum. Çünkü biliyorum saçma bulunuyor ama onları hayatımda tutacak kadar iyi olamadığım için utanıyorum. Beni gördüklerini hayal edip, layık olamadığmı düşünerek utanıyorum.

Benim bir mezarım olmuştu vakti zamanında. Benim için açılan. Anneciğimin yanıbaşında. Maalesef kıvrılamadım yanına. Bir gün olacak ama hangisi vuslat hangisi hasret karıştırıyorum artık.

Benim gittiğim mezarlıkta anıt var mesela. Bunu size nasıl anlatayım bilmiyorum ama etrafımdaki bir çok insanın yakınları da benimkilerle aynı zamanda vefat ettiği için, belki bir afet olduğu için, belki de sadece benim için… hepsinin adının yazdığı bir anıt var mezarlıkta.

Kocaman selvi ağaçları var mesela. Upuzun! Selvi mezarlık ağacıymış, kökleri çok az yer kapladığı için… Ben mezarlık dışında hiç selvi görmedim galiba. Ya da hiç dikkatimi çekmedi. Selvi ağacı ölüm demek bence. Güven demek, hasret demek hatta, hatta hatta ev demek. Nazım, vasiyetinde benim için bir çınar ağacı diksinler demiş! Bu hasrete izin vermemiş.

Sonra mezar taşları var. altında nasıl hikayeler yaşanıyor bilemiyoruz. Kabir azabı gerçekten var mı mesela? Olmasın Allahım lütfen! Bazılarının mezarı çok süslü, kocaman kaideler var, mermerden bir küçük anıt adeta. Hayatta kalanların içlerini ferahlatmak için yaptıklarını düşünüyorum.

Mezarlıklar bence hayatta kalanlar için bir teselli. İçerisinde ruhlarından arınmış bedenler çürümeye mahkum ediliyor aslında. İşte biz bunu kabullenmek istemiyoruz. Ruhlarını da hep yanımızda taşıyoruz. Yanımdan hiç ayrılmasınlar ama ben de utanmaktan vazgeçeyim istiyorum! Bende olmayanlar başka birinde varsa, ve o kişiden bahsediyorsa ben olmadıkları için utanç duymak yerine, karşımdakinin gözüne bakarak dinlemekten çekinmeyeyim istiyorum.

Mezarlıklara gidiyorum, elimde azıcık toprak, toprağı filizlendirecek kadar gözyaşı, bol bol hasret , sınırsız anı, unutmadan ve utanmadan, iç huzuruyla çıkmak istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder